30 Eylül 2015 Çarşamba

ALLAH, ŞÜKREDENLERİN NİMETLERİNİ ARTIRIR


Her insan, hayatı boyunca her anı için Allah'a muhtaçtır. Soluduğu havadan yediği yemeğe, elini ayağını kullanabilmesinden konuşabilmesine, barınabilmesinden, gülüp neşelenmesine kadar Allah'ın yarattıklarına ve kendisine bağışladıklarına muhtaç olarak yaşar. Ancak insanların büyük bir çoğunluğu acizliklerini ve Allah'a muhtaç olduklarını anlamazlar. Onlar herşeyin kendiliğinden geliştiğini veya sahip oldukları şeylere kendi çaba ve çalışmaları sonucunda ulaştıklarını zannederler. Bu, hem büyük bir yanılgı hem de Allah'a karşı büyük bir nankörlüktür. Kendilerine küçücük bir hediye alan bir insana bile nasıl teşekkür edeceğini bilemeyen bu insanlar, Allah'ın hayatları boyunca kendilerine verdiği sayısız nimeti görmezden gelerek yaşarlar. Oysa Allah'ın her insana verdiği nimet, sayarak bitirilemeyecek kadar çoktur. Allah bunu bir ayetinde şöyle bildirir:

Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18)

Buna rağmen, insanların büyük bir çoğunluğunu şükretmez. Bunun nedeni ise ayetlerde bildirilmektedir. İnsanları Allah'ın yolundan saptırmak için yemin eden şeytan, insanların şükretmelerini de engelleyeceğini söylemiştir. Şeytanın bu sözleri Kuran'da şöyle bildirilir:

"Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." (Araf Suresi, 17-18)

Müminler ise, sahip oldukları her nimet için ne kadar aciz ve muhtaç olduklarını düşünerek Allah'a şükrederler. Müminlerin Allah'a şükrettikleri tek nimet zenginlik, mal, mülk değildir. Herşeyin sahibinin ve hakiminin Allah olduğunu bilen müminler sağlıkları, güzellikleri, ilimleri, akılları, imanı sevmeleri, küfrü çirkin görmeleri, hidayet ehli olmaları, tertemiz müminlerle birlikte olmaları, anlayış, basiret ve feraset sahibi olmaları, güçleri dolayısıyla şükrederler. Gördükleri güzel bir manzara için veya işleri kolay hallolduğunda, istedikleri birşey gerçekleştiğinde, güzel bir söz işittiklerinde, sevgi ve saygı gördüklerinde ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimetle karşılaştıklarında hemen Allah'a şükreder, O'nun merhametini, şefkatini, Rahman ve Rahim olduğunu düşünürler. 

Allah, onların bu ahlakına karşılık olarak Kuran'da bir sır bildirmiştir. Bu sır, Allah'ın şükredenlere nimetlerini artıracağıdır. Örneğin sağlığı ve gücü için şükredici olan bir Müslümanın Allah gücünü ve sağlığını daha da artırır. İlmi veya mülkü için şükredenlere Allah daha çok ilim ve mülk verir. Bu, onların Allah'ın verdikleri ile yetinen, sahip oldukları nimetlerle sevinen, samimi ve Allah'la dost insanlar olmalarındandır. Allah, bu sırrı Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim Suresi, 7)

Şükredenlerden olmak, o insanın Allah'a yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a olan sevgisinin de bir göstergesidir. Şükredici insanlar, daima her olayda Allah'ın yarattığı güzellikleri ve nimetleri görebilme anlayış ve yeteneğine sahiptirler. İnkarcı veya nankör bir insan, en güzel ortamlarda dahi hep eksikleri, kusurları görür, onlarla mutsuz veya tedirgin olur. Allah'ın yaratışının bir hikmeti olarak da bu insanların karşılarına hep terslik gibi görünen olaylar, güzel olmayan görüntüler çıkar. Oysa güzel ve samimi bir bakışa sahip insanlar için de Allah, hep güzellikleri ve nimetleri artırarak gösterir. 

Görüldüğü gibi Allah'ın şükredenlere nimetlerini artırması Kuran'ın sırlarından biridir. Ancak burada unutulmaması gereken, bu şükrün gerçek bir samimiyetle yapılması gerektiğidir. Samimi olarak Allah'a yönelerek, O'nun sonsuz şefkat ve merhametinin coşkusunu hissederek yapılamayan, sadece göstermelik olarak dile getirilen bir şükür ifadesi elbette son derece samimiyetsizdir. Ve sinelerin özünde saklı duranı bilen Allah, bu samimiyetsizliğin de şahididir. Böyle bir ruh hali içinde şükredenler, Allah'ın sinelerin özünde saklı duranı, insanların niyetlerini, gizlediklerini, gizlinin de gizlisini bildiğinin şuurunda değildirler. Rahat bir ortamda göstermelik ifadelerle şükreder, ama zor bir anda rahatça nankörlük yapabilirler.
Şunu da unutmamak gerekir ki, samimi müminler, en zor koşullarda dahi şükredicidirler. 

Yüzeysel düşünen bir kişi, müminlerin sahip oldukları nimetlerde bir azalma görebilir. Ancak müminler her olayın ve ortamın nimet yönünü görebildikleri için bunda da bir hayır olduğunu bilirler. Örneğin Allah insanları biraz korku, açlık ve canlardan ve mallardan eksiltme ile deneyeceğini bildirmektedir. Böyle bir durumda müminler, bunlara sabrettikleri takdirde Allah'ın kendilerini cennet nimetleri ile mükafatlandıracağını umarak, sevinir ve şükrederler. Allah'ın kendilerine hiçbir zaman güçlerinin üzerinde yük yüklemeyeceğini bilir, bunun güven ve teslimiyeti ile sabreder ve şükredici olurlar. Bu nedenle her zaman şükredenlerden olmak belirgin bir mümin vasfıdır ve Allah, şükredenlere hem ahirette hem de dünyada nimetlerini artırarak verecektir.

MÜMİN HER AN ŞÜKÜR HALİNDE OLUR

ADNAN OKTAR: “Biz zaten Allah’a iman ettiğimiz için, zaten şükrederiz. Allah’ın bize verdiği iman için, bizi Kuran’la şereflendirdiği için, böyle mübarek bir Peygamber gönderdiği için, aklımızı sağlıklı yaptığı için, ruhumuzu bedenimizi sağlıklı yaptığı için saymakla bitmez, bunların hepsine biz şükrederiz. Bir nimeti de, mesela bazen nimet vermez Allah, bazen de hastalık verir. Onda da çok büyük hayırlar çıkıyor. İnsanlar bilemez, “… Allah bilir siz bilemezsiniz” diyor Allah ayette. İnsan mesela, şeytandan Allah’a sığınırım “… siz hayır zannederseniz şer olur, şer zannederseniz hayır olur” diyor. Biz onları bilemiyoruz. Biz Kuran’ın ruhu içerisinde bunu görüyoruz. Allah’ın sonsuz nimetleri var. Allah diyor ki “… tek tek saysanız zaten bitiremezsiniz ama gruplaştırarak saysanız Allah’ın nimetlerini yine bitiremezsiniz” (Nahl Suresi, 18) diyor. Bu kadar sonsuz nimet veren Allah’a bizim şükretmeye başladığımızı düşünün, yani nimetlere, ömrümüz yetmez. Yani her saniye şükretsek yine bitmez, her yer nimet dolu.” (Adnan Oktar’ın Kaçkar TV röportajından, 26 Şubat 2009)

MÜMİNİN ŞÜKRÜ HEP ALLAH'ADIR

ADNAN OKTAR: MaşaAllah, teşekkürlerimiz Allah’a, şükrümüz de Allah’a. İnşaAllah. İnsanlar, insanlara teşekkür ederken, Allah’a niyetle teşekkür etsinler, yani ona çok dikkat etmek lazım, çünkü şükrediyoruz biz, nimeti veren Allah, nimeti veren kimse biz ona şükrederiz. Mesela kahve getiriyorlar, teşekkür ederim diyoruz. Kahveyi bana sunan Allah. Yani doğrusu bu. Kahvenin görüntüsüyle muhatap oluyor, onu içiren de Allah. Yani kolunu yukarı kaldırıp ona gösterten de Allah. Mesela hatta ayette diyor ki Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, “Attığın vakit sen atmadın” diyor Allah ayette, “Allah attı” (Enfal Suresi, 17) diyor. “Sana biat edenler Allah’a biat ettiler” diyor. “Allah’ın eli onların eli üzerindeydi” (Fetih Suresi, 10) diyor. Hâlbuki Peygamberimiz (sav)’in elini tutuyorlar. Değil mi? “Onlar Allah’ın elini tutuyorlardı” diyor; çünkü Allah’ın tecellisi o. Allah’a ithaf edeceğiz, Allah’a ithaf ederek söyleyeceğiz. Bakın, “Attığın vakit sen atmadın”, hâlbuki Peygamber (sav) atıyor, mesela ok atıyor yahut elindeki herhangi bir şeyi atıyor. “Sen atmadın” diyor Allah, “Allah attı” diyor. “Sana biat edenler, Allah’a biat ettiler” diyor, “Allah’ın eli onların eli üzerindeydi” diyor. Yani tutuyorlardı halbuki Peygamberimiz (sav)’in elini. Her yer her şey böyledir, Allah’ın tecellisidir. Yani Allah “Ben her yerdeyim” diyor. “Size şah damarından yakınım” (Kaf Suresi, 16) diyor Allah. Halbuki şah damarımız bizim içimizde değil mi? “Ben daha yakınım” diyor Allah size. Yani içinizin içinden daha yakınım.... Allah razı olsun demek daha güzel. Allah razı olsun, Allah’a hamd olsun...

KADERE TESLİMİYET
VE TEVEKKÜLDEKİ SIRLAR

Tevekkül, sadece güçlü bir imana sahip, Allah'ın gücünü takdir edebilen ve O'na yakın olan müminlere ait bir özelliktir. Kavrayabilenler için tevekkülde önemli sırlar ve büyük nimetler vardır. Tevekkül, Allah'a ve yarattığı kadere kesin bir teslimiyet ve güvendir. Allah, insanlar da dahil olmak üzere, canlı cansız tüm varlıkları bir kaderle yaratmıştır. Örneğin Güneş'in, Ay'ın, denizlerin, göllerin, ağaçların, çiçeklerin, küçük bir karıncanın, daldan düşen tek bir yaprağın, masanızın üzerindeki tek bir toz zerresinin, yolda yürürken ayağınıza takılan bir taşın, on sene önce satın aldığınız elbisenizin, buzdolabınızdaki şeftalinin, annenizin, babanızın, akrabalarınızın, ilkokul arkadaşlarınızın, sizin, kısacası herkesin ve herşeyin Allah Katında, milyonlarca yıl önce belirlenmiş bir kaderi vardır. Ve her varlığın kaderi, Allah'ın Katında Levh-i Mahfuz isimli bir kitapta yazılıdır. Kimin ne zaman öleceği, hangi yaprağın ne zaman hangi hızla yere düşeceği, buzdolabınızdaki şeftalinin ne zaman, hangi noktasından çürümeye başlayacağı, taşın ayağınıza takılana kadar geçireceği aşamalar, kısacası küçük büyük her olay bu kitapta kayıtlıdır.

Müminler kadere iman ederler ve Allah'ın yarattığı kaderin en hayırlısı ve en güzeli olduğunu bilirler. Bundan dolayı da hayatlarının her anında tevekküllüdürler. Yani olayları Allah'ın belli bir hikmetle yarattığını ve şahit oldukları olay ne olursa olsun, Allah'ın bunda bir hayır dilediğini bilirler. Örneğin, ölümcül bir hastalığa yakalanmak, çok çetin ve acımasız bir düşman ordusu ile karşılaşmak, masum olmasına rağmen iftiralara uğramak veya insanın aklına gelebilecek en ürkütücü olaylar dahi, müminleri telaşa veya korkuya kaptırmaz. Onlar Allah'ın kendileri için yarattığını sabır ve metanetle beklerler. İman etmeyen bir insanın dehşete ve ümitsizliğe kapılacağı olaylar karşısında onlar büyük bir zevk alırlar. Çünkü en ürkütücü görüntü ve konuşma dahi, Allah Katında önceden takdir edilmiş ve insanın imtihanı için yaratılmıştır. Bunlara sabır ve tevekkülle karşılık verenler, Allah'a ve O'nun yarattığı kadere teslim olup güvenenler Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanacaklar, karşılığında sonsuza dek cennette yaşayacaklardır. Dolayısıyla, müminler hayatları boyunca tevekkülün konforunu ve imani neşesini yaşarlar. Bu, Allah'ın müminlere verdiği bir sır ve güzelliktir ve Allah Kuran'da tevekkül edenleri sevdiğini bildirir. (Al-i İmran Suresi, 159)

Tevekkül hakkında Kuran'da bildirilen bir başka konu ise, tedbirdir. Kuran'ın birçok ayetinde, müminlerin çeşitli konumlarda alabilecekleri tedbirler bildirilmektedir. Bununla birlikte Allah, tedbirlerin kendi takdirini değiştirmeyeceğini ancak bunların bir ibadet olarak kabul edileceğini de farklı ayetlerinde insanlara bir sır olarak verir. Hz. Yakup (as)'ın oğullarına şehre girerken tavsiye ettiği tedbirler ve bunun ardından tevekkülü hatırlatıcı olması bunun bir örneğidir. Konuyla ilgili ayet şöyledir:

Ve dedi ki: "Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan hiçbir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler." (Yusuf Suresi, 67)

Hz. Yakup (as)'ın ayetlerde haber verilen sözlerinde de görüldüğü gibi, müminler mutlaka her konuda önlem alırlar. Ancak, Allah'ın kaderlerinde kendileri için dilediklerini değiştiremeyeceklerini bilirler. Örneğin, bir insan trafik kurallarına çok dikkat etmeli, arabasını tehlikeli bir şekilde sürmemelidir. Bu, kendisinin ve diğer insanların hayatı için önemli bir tedbir ve ibadettir. Ancak, eğer Allah bu insan için bir trafik kazasında ölmeyi yazmışsa, alacağı hiçbir tedbir onun ölümünü engelleyemez. Bazen bir insanın aldığı önlem veya yaptığı bir hareket onu ölümden döndürmüş gibi görünebilir. Veya bir insan, hayatında ani bir karar alarak, hayatının akışını tamamen değiştirebilir, bir başkası ölümcül bir hastalığa yakalanmışken, güç ve irade göstererek hastalığını yenmiş olabilir. Ancak bütün bunlar o kişilerin kaderlerinde olduğu için böyledir. Bazı insanlar bu tür olayları "kaderini yendi", "kaderini değiştirdi" gibi son derece cahilce, mantıksız ve yanlış bir şekilde yorumlarlar. 

Oysa hiçbir insan, en güçlü ve azimli görüneni bile, Allah'ın kendisi ve başkaları için yazdığı kaderi değiştiremez. Hiçbir insan böyle bir güce sahip değildir. Aksine her varlık, Allah'ın yarattığı kader karşısında acizdir ve aslında doğal olarak kaderine teslimdir. Sadece birçoğu bunu kabul etmek istemez. Kaderin varlığını inkar etmek de onun kaderindedir aslında. Dolayısıyla, hastalıktan veya ölümden kurtulan, ya da hayatının akışı tamamen değişen insanlar, hepsi kaderlerinde olduğu için bunları yaşarlar. Allah, bu durumu ayetlerinde şöyle bildirir:

Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır.
Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Hadid Suresi, 22-23)

Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi, insanın karşılaştığı her olay Allah Katındaki bir kitapta önceden tespit edilerek yazılmıştır. Ve Allah, bu nedenle insanın elinden çıkana üzülmemesi gerektiğini söyler. Örneğin büyük bir yangında veya girdiği ticaret hayatında tüm malını mülkünü kaybeden bir insan, bunu kaderinde olduğu için yaşar. Bunu engellemesi veya önüne geçmesi mümkün değildir. O zaman bunun için üzülmesi de anlamsız olacaktır. Allah, insanları kaderlerinde belirlediği birçok olayla dener. Bu olaylara tevekkül edenler, Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanırlar. Tevekkülsüz davrananlar ise, hem dünyada sıkıntı, huzursuzluk ve mutsuzluk yaşarlar, hem de ahirette sonsuz bir azapla karşılık görürler. Tevekkülün insan için hem dünyada hem de ahirette büyük bir kazanç ve kolaylık olduğu çok açık bir gerçektir. Allah, tevekkülle ilgili sırları müminlere vererek onların üzerinden zorlukları almış ve onlar için dünya hayatındaki imtihanı kolay hale getirmiştir.

TEVEKKÜL, ALLAH'A OLAN SEVGİMİZİN 
GÜZEL BİR TECELLİSİDİR

ADNAN OKTAR: Allah’a derin bir saygıyla tam boyun eğmek lazım. Bir şeye niye, neden olmadı diye öfkelenmek ahlaksızlıktır. Ahlaka uymaz, Kuran ahlakına uymaz. Yani Kuran ahlakına göre ahlaksızlıktır, ahlak eksikliğidir. Yani ben hakaret anlamında söylemiyorum. Ahlak yoksunluğudur, Kuran ahlakına uygun değil çünkü. Mutlaka onu tevekkülle karşılamak, Allah’a saygıyla boyun eğmek ahlaktır. Bu Allah’a sevginin bir gereğidir, yani Allah bir şey yapacak, insan beğenmeyecek haşa. Yani bu ne kadar ağır bir söz. Yani sevgiliden sana güzel bir şey geliyor ben bunu beğenmedim diyorsun. Sevgiliden gelen her şey çok güzeldir. Allah’tan gelen her şey de güzeldir hepsinde de hayır vardır. 

Biz onlara şer gözüyle bakmayız. Mesela durduk yerde hastalanabilirsin, yani Cenab-ı Allah’ın seni imtihan etmesi gerekiyor, nasıl anlaşılacak sevgin? Yani mesela insan sevdiği için zora katlanmıyorsa acı çekmiyorsa, güç kullanmıyorsa, herhangi bir emek vermiyorsa sevgisini nereden anlayacaksın? Mesela sevdiği için adam uykusunu feda edemiyor farzedelim. Ben uyuyorum diyor. Bu sevgide olmaz. Sevgide uykusunu ezmesi gerekir. Değil mi? Mesela insan soğukta kalır sevdiğinin sıcakta kalmasını ister. Aç kalır onun yemek yemesini ister. Bu bir sevgidir. (Adnan Oktar’ın Kanal Urfa röportajından, 21 Kasım 2009)

ALLAH'IN TAKDİR ETTİĞİ KADER 


SONSUZ GÜZELDİR

ADNAN OKTAR: Allah sonsuz akıldır, sonsuz güçtür. Sonsuz olan herşeydir Allah. İnsanlar kul olarak yaratılırlar. Kul olarak yaratıldığında kaderi belirli olarak yaratılır. Yani başlangıcı vardır insanın. Fakat sonu yoktur. sonu cennete veya cehenneme gider. Ama burada bir son yoktur. Mesela biz şu an sizinle konuşuyoruz. Bu 2007 yılında oluyor, ama daha siz annenizden doğmadan burada bu konuşmayı yapmıştınız. Ben de daha annemden doğmadan burada bu konuşmayı yapmıştım. Kelimeler belliydi. Mesela kaç bardak su içeceğim, buradaki çiçeklerin sayısı, demin rüzgar kağıt mendili yere düşürdü, çeşitli yerlere saçıldı. O da kaderde yerleri belliydi. Bütün bu detaylar bellidir. Ve hiçbir şekilde bu değişmez. Biz kul olduğumuz için kadere tabi oluruz. Allah’ın yarattıklarını görürüz. 

EL CEZİRE: Şimdi olay daha zor oldu. 

ADNAN OKTAR: Hayır, daha güzelleşti. Biz Allah’ın kontrolündeyiz. Hiç bu konuda, zahmet çekmememiz için Allah kaderi yaratmış. Çok büyük bir nimet. Mesela sizin her soracağınız soru kaderde belli. Benim her vereceğim cevap kaderde belli. Harflerine kadar belirli. Onun için zor olan hiçbir şey yok. Kameraların gideceği yerler belli. Buradan geçecek gemiler belli. İnsanın yapacağı, zorlanacağı hiçbir şey yok. Sadece Allah’a teslim olacak, kadere teslim olacak. Allah’ın gösterdiği güzel görüntüleri seyredecek ve ona şükredecek, hamd edecek. Onun büyüklüğünü söyleyecek. Allah’ı tesbih edecek. SübhanAllah diyecek. Bu. Yani farzları yerine getirecek. (Sayın Adnan Oktar’ın El Cezire röportajından, Ağustos 2007)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder